“Kelebek olacak tırtılın önce kendi kabuğundan
vazgeçmesi ve kendi varlığını gelecekteki varlığı için eritmesi gerekir. Her
tırtıl kelebek olamaz, kelebek olacak tırtılın yeterince hayalci hücreler
yetiştirmesi gerekir. Bu hayalci hücreler, diğer tırtıl hücreleri ile aynı
yapıdadır ama bu hücreler tırtıl olmaktan sıkılan “rahatsız” hücrelerdir.
Farklıdırlar, rahatsızdırlar.
Diğer
tırtıl hücreleri büyürler, gelişirler, günü geldiğinde ölmeyi seçerler, doğal
ölümü seçerler. Bu hayalci ve rahatsız hücreler ise yaşamayı ve yaşatmayı
seçerler ve sayı eğer belirli bir eşiği aşarsa başlatır kelebeğin vücudunu
oluşturmaya.
Ölümden,
kaostan ve savaştan yeni bir dünya, bir kelebek yaratırlar.
Bir
tırtılın kelebek olup olamayacağını belirleyen, hayalci hücrelerin sayısıdır.”
Ne
kadar hoş!
Kelebek
olmak özgür olmaktır bir kere.
Özgürlük,
hayattır.
Renkli
bir yaşamdır; binlerce çiçek ve koku demektir kelebek olmak.
Kelebek
olmak güzellik demektir. Kendi muhteşem güzelliği ile dünyayı güzelleştirmektir
aynı zamanda. Farklı olmaktır.
Tırtıl
olmaksa, yaşamaktır sadece biyolojik olarak ve ölmek!
Yerde
sürünmektir.
Aynı
kalmaktır tırtıl olmak. Kolaydır da.
Ama
kolay değil kelebek olmak, kabuğunu kırmak, kendini değiştirmek, farklı olmak …
Varolandan,
bizi sınırlayan, küçülten hayatlardan “rahatsız olmak” gerek önce. Gelişmeye
yol açan “rahatsızlık” iyi bir şey yani.
Rahat
olan değişmez ve değiştirmez çünkü.
Değiştiren,
rahatsız olandır.
Sonra
kabuğumuzu kırmak gerek.
Rahatsız
olmak, kabuğumuzu kırmak için ona vurduğumuz ilk darbedir aynı zamanda.
Kabuğumuzu kırmadan değişemeyiz; kabuğumuzdan dışarı çıkmalıyız önce.
Sonra
değişimden ne beklediğimizi, neyi hedeflediğimizi canlandırmamız gerek, hem de
en iyisini, en güzelini düşünmek, biçimlendirmek kafamızda. Aklımızın,
duygularımızın sınırlarını genişletmek, zorlamak gerek. Varolandan uzaklaşmak;
“hayal kurmak” kısacası.
Hep
küçümsenir, alay edilir hayal kurmak ile bizde. Ailelerimiz, eğitim sistemimiz
ve kültür yapımız hiç hoş bakmaz hayal kurmaya. Gerçekçi olmak, o tel örgülerle
kaplı küçücük bahçelerimizden çıkmamak, oyalanmak o bahçede tek doğruymuş
gibi sunulur bize. Korkuturlar hayal kuranı; deli derler, çılgın derler. Hatta,
hayal kurana küfür eden atasözü de bizdedir bilirsiniz.
Oysa,
ne büyük güçtür insan için. Ne kadar değiştirici, geliştiricidir! Kabuğumuzu
kırabilmemize ne kadar çok yardım eder! Yavanlığı, sıradanlığı alt etmenin
yoludur hayal kurmak. Çotuksöken hocanın dediği gibi, bir farkındalık biçimidir
hayal kurmak; alışkanlıklardan uzaklaşıp başka evrenlere yolculuğa çıkmaktır…
Yeni yeni güzellikler keşfetmektir; bu keşiflerden özel tatlar devşirmektir.
Çocuklarımız
ve gençlerimiz için ne büyük bir kötülüktür hayali ve hayal kuranı kötülemek!
Bilim,
hayalsiz olmaz; sanat da öyle. Hayal etmeyen keşfedemez, icat edemez,
değiştiremez, yaratamaz. Bahçenin tel örgülerini sökemez, üzerinden atlayıp
gidemez uzaklara, yeni yerler bulamaz hayalsiz yaşayan.
Mücadele
edemez rahatsız olmayan ve hayal kurmayan; tırtıl olur yani, tırtıl kalır.
Hayali
olmayan yaşar sadece, sürünerek yaşar. Yaşadığını düşünür; bazen iyi, güvenli
yaşadığını dahi düşünür ve sevinir.
Renksizdir
hayatı, tekdüzedir.
Yalnız,
kelebek olmak için rahatsız olmak ve hayal kurmak da kolay değil hani.
Rahatsız
olmak için anlamak, algılamak, bilmek, görebilmek gerek.
Bilinç
gerek yani. Akıl, düşünmek gerek rahatsız olmak, kabuğunu kırmak için.
Rahatsız
hücrelerin olması gerek. Rahatsız hücreyi ise bilinç üretir.
Bilinçsiz
insan sıradanlıktan, kendine dokunmadığını sandığı kötülükten, acıdan rahatsız
olmaz.
Hayal
kurmak kolay değil. Duygu gerek, duyarlılık, yürek gerek.
Sanat
gerek örneğin hayal için; bilgi, bilim, felsefe gerek. Okumak gerek bolca.
Yani,
hayal kuran hücrelerimiz sanatsız, bilimsiz, felsefesiz oluşamaz, gelişemez.
İradesiz
de olmaz, bunu bir kenara atamayız.
Elimde
olsa, özellikle ilk ve orta dereceli okul programlarına haftada en az iki saat
zorunlu “Hayal bilgisi” dersi koyardım! Bu arada, anne ve babalara da aynı
zorunluluğu oyun olarak getirsek mi?
Adaletli,
haklara dayalı eşitlikçi bir toplumsa kelebek olmak eğer, kelebeği yaratacak
bir hücre olmalıyız tırtılda. Hayalci hücrelerden olmalıyız. Belli sayıya
ulaşmalıyız rahatsız, hayalci hücreler olarak; yoksa kelebek olamayız, kelebeğe
dönüşemeyiz.
Kelebeklerle
dolu bir hayat olmalı yaşadığımız; hayatın kelebeği olmalıyız.
Yoksa
tırtıl kalır, öyle yaşarız.
Belki
de birisi basıverir üzerimize yerde sürünürken.
Rahatsız,
hayalci hücre olmalıyız; hayatı güzelleştirmek için kelebeğe dönüşmeliyiz.
Hayatı kelebeğe dönüştürmeliyiz belki de.
Tırtıl
kalmayı kader bellememeliyiz. Kelebek olmak elimizde çünkü.
Kendi
varlığımızı gelecekteki varlığımızın içinde eritebilmeliyiz; bunu göze
alabilmeliyiz elbette.
Kelebek
olmalıyız kısacası.
Yoksa,
başkalarının tırtılı, başkalarının berbat hayatlarının ve hayallerinin tırtılı,
parçaları oluveririz.
Avrupa Bilim ve Sanat Akademisi Üyesi beyin cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç’ın Herkese Bilim Teknoloji adlı derginin 6. sayısındaki yazısında ilginç bir bilgi var.
aşağıdaki siteden alıntıdır...
(30.05.2016)
https://bulentyilmazblog.wordpress.com/2016/05/30/tirtil-kalmak-ya-da-kelebek-olmak/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder