BU YAZI ÇETİN DENİZ'İN YAYINLANMAMIŞ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS ÇALIŞMASIDIR.
İstanbul Arel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014
İnsan
Yaşamında Yeni Bir Dönem Beliren Yetişkinlik
Beliren yetişkinlik ( Emerging
Adulthood ), son yarım yüzyılda evlenme ve çocuk sahibi olma yaşındaki
yükselişe bağlı olarak oluşan yeni bir yaşam dönemi iddiasıyla Amerikalı
gelişim psikoloğu J. J. Arnett ( 2000 ) tarafından ileri sürülmüştür. Ortalama
evlilik ve çocuk sahibi olma yaşının yükselmesinin nedeni de, eğitimi tamamlama
yaşının uzaması ve insanların yetişkin olma ve eş-anne-baba rollerini alma gibi
özelliklere ilişkin yaşlarındaki değişimdir. Beliren yetişkinlik, gelişmiş
toplumlarda görülen, onlu yaşların sonu ile yirmili yaşları kapsayan, ergenlik
ile genç yetişkinlik arasında yer alan ve ikisinden de farklı ve kendine özgü
özellikleri olan özel bir gelişim dönemi olarak tanımlanmaktadır. Bu dönem, ne
tam olarak bağımlılığı, ne de tam olarak yetişkin sorumluluğunu içeren bir
dönemdir. Dönemin en temel özelliklerinden biri de kültürel özelliklerle
çerçevelenmiş olmasıdır. En genel anlamıyla, yetişkin rollerinin ertelenmesine
ve genç insanların bağımsız roller sergilemelerine bir ölçüde de olsa izin
verilen ortamlarda ve kültürel çevrelerde görülen bir yaşam dönemidir. Herhangi
bir ülkede belirli bir “beliren yetişkinlik yaş aralığına” sahip alt kültürler
olabildiği gibi, belirli bir “beliren yetişkinlik yaş aralığına” sahip olmayan
alt kültürler de olabilir. Varlıklı ülkelerde bile, sosyo-ekonomik statüde ve
yaşam akışındaki önemli değişiklikler, genç insanların beliren yetişkinlik
dönemini hangi sınıra kadar yaşayabileceğini belirlemektedir.
Beliren yetişkinlik döneminin özellikleri beş temel
başlık altında toplanabilir;
1. Psikoloji
çalışmalarında uzun yıllar “kimlik” konusu temel bir ergenlik görevi olarak ele
alınmıştı. Ancak daha yeni çalışmalar dünyanın pek çok yerinde bir kimliğe
sahip olma çabasının ergenliğin ötesine, özellikle bazı açılardan yetişkinlik
başlarına taşındığını göstermektedir. Beliren yetişkinlik bireylerin “kimlik
arayışı” ve kimlik gelişimini tamamladığı bir dönemidir. Bu dönemde özellikle
aşkta, dünya görüşünde ve iş yaşamında farklı seçenekler denenmekte ve
araştırılmaktadır. Bu süreç sayesinde bireyler kimliklerini sorgularlar; kim
oldukları ve ne istedikleri hakkında daha fazla şey öğrenirler. Böyle bir
kimlik oluşturma süreci için “beliren yetişkinlik” dönemi, onlara en iyi
fırsatı sunmaktadır. Pek çok genç insan, yaşamlarının bu döneminde yaşamlarında
değişikliklere neden olacak önemli seçimler yapmaktadır. Ergenlikte izin
verilmeyen, cesaret edilmeyen ya da henüz bilinmeyen bazı şeyler hakkında daha
ileri -20’lerin başları- yaşlarda deneyimlere girişildiğine ilişkin örnekler
giderek artmaktadır. Dolayısıyla daha önce ergenlikte gerçekleştiği kabul
edilen “deneme”lere daha çok 20’li yaşlarda girişilmekte; böylece kimlik konusu
da daha ileri yaşların bir uğraşı haline gelmektedir.
2. Beliren yetişkinlik “değişkenlik”
dönemidir. Beliren yetişkinler, ergenlikten yetişkinliğe geçişte çizecekleri
birçok farklı yol olduğunu bilirler ve çoğunun da kendisine seçtiği bir ya da
birkaç yol vardır. Genç insanlar beliren yetişkinlik yılları boyunca gelecek
planlarını birçok kez gözden geçirirler. Planların her gözden geçirilişinde
kendileri hakkında bir şeyler öğrenirler ve nasıl bir gelecek istediklerini
netleştirmeye doğru bir adım daha atarlar. Örneğin, bu dönemde bireyler aşk ve
dünya görüşü gibi kimlikle ilgili temel yaşam alanlarında birçok kez değişiklik
yaparlar. Beliren yetişkinlik döneminde, ergenlik dönemi sıkıntıları kaybolur;
ancak bu sıkıntıların yerini yeni bir sıkıntı kaynağı olarak değişkenlik alır.
Beliren yetişkinliğin değişkenliğini en iyi gösteren şey, genç insanların bir
yerden bir yere ne kadar taşındıklarıdır. Pek çok popüler evlilik, müzik ya da
oyunculuk yarışması programları (Türkiye’de- Biri Bizi Gözetliyor, Ben
Evleniyorum, Pop Star, Akademi Türkiye, vb.) katılımcılarının çoğunu beliren
yetişkinler arasından seçerler. Çünkü, beliren yetişkinler hem yeni bir yere
gitmek üzere bağlı bulundukları yerden ayrılma özgürlüğüne sahiptir; hem de
farklı bir şeyler yapma eğilimindedirler. Değişkenlik kimlik arayışının bir
parçası ve yetişkinliğin daha uzun süreli ve kalıcı seçimlerini yapmadan önce
deneyimlerini artırmanın bir yoludur.
3. Beliren yetişkinlik, bireyin yaşamda
“kendine en çok odaklandığı” ve en çok kendi başına olduğu bir dönemdir. İnsana
günlük zorunluluklar ve sınırlamalar getiren sadece birkaç bağın bulunduğu tek
dönem beliren yetişkinliktir. Beliren yetişkinlikte kendine odaklanma sağlıklı
ve geçici olması nedeniyle olumlu görülmektedir. Beliren yetişkinler kendileri
üzerinde yoğunlaşarak, günlük yaşamda becerilerini geliştirirler; kim
olduklarını ve yaşamdan ne istediklerini daha iyi anlarlar ve böylece yetişkin
yaşamlarının temellerini oluşturmaya başlarlar. Kendileri üzerine
yoğunlaşmalarının en büyük kazancı kendi kendine yeterlilik kazanmaktır.
4. Beliren yetişkinlik, “ergenlik ve
yetişkinlik arasında bir geçiş” dönemidir ve bu dönemde birey kendini hem
yetişkinmiş gibi hem de ergenmiş gibi algılamaktadır. Ergenliğin sınırlamaları
ve yetişkinliğin sorumlulukları, beliren yetişkinlikte arama ve değişkenliklere
açıklığı doğurur. Beliren yetişkinler, bu özelliklerinden dolayı ne ergen ne de
yetişkindirler. Yasal açıdan pek çok ergen, yetişkin statüsünde değildir; oy
kullanamazlar, resmi belgeleri imzalayamazlar ve ana-babalarının nüfusunun
altındadırlar. Tersine, beliren yetişkinler yetişkinlerin haklarına
sahiptirler. Yasal olarak yetişkin statüsü 18 yaşında elde edilmektedir. Ancak,
yasal anlamda yetişkin statüsünü elde etmek yetişkin olmak anlamına gelmez ve
beliren yetişkinlikten çıkıp, tam yetişkinliğe ulaşma noktası olan genç
yetişkin olmak ise, ortalama 30 yaş dolaylarında gerçekleşmektedir.
5. Beliren yetişkinlik, bireylerin
yaşamlarını değiştirebilecek “fırsatların ve olanakların çok çeşitli olduğu”
bir dönemdir. Bu dönemde insanların ümitleri, hayalleri, istekleri,
beklentileri ve planları vardır. Bireyler için farklı bir gelecek hala
olanaklıdır ve birey yaşamıyla ilgili çok az şeye kesin olarak karar vermiştir.
Yetişkinliğe geçiş, son 15 yılda gelişim psikologları ve sosyologlar
tarafından yoğun olarak çalışılmaya başlanan önemli bir konu haline gelmiştir.
Özellikle değişen dünya ve yaşam koşulları karşısında yetişkinliğe geçiş eskiye
oranla uzamış, niteliksel değişime uğramış ve çeşitlenmiştir. Yetişkinliğe
geçiş sürecinde ortaya çıkan değişimler sonucunda geçiş sürecini açıklayan
çeşitli kavramsal açıklamalar geliştirilmiştir. Son yarım yüzyılda yetişkinliğe
geçişte, ortalama 18- 29 yaşlar arasındaki bireylerin ve hatta yetişkinlerin
rollerinde dahi değişiklikler olmaya başlandığı açıkça gözlenmektedir.
Evlilik, ana-baba olma, eğitimi tamamlama ve kendine ait bir evde yaşama gibi yetişkinliğe geçiş belirleyicileri daha erken yaşlardan yirmili yaşların sonuna doğru ilerlediği için, bu değişiklikler 18-29 yaşlar arasındaki bireylerin gelişimlerinin doğasını da değiştirmiştir. 18-29 yaşlar arasındaki bireylerin, yetişkin yaşamlarına girdikleri ve yetişkinlik rollerini üstlendiklerine ilişkin kesin kanıtlar da bulunmamakta ve bu yaşlardaki bireylerin özelliklerinde çok büyük farklılıklar göze çarpmaktadır ( Arnett 2000, 2004 ).
Bu niteliksel farklılıklardan dolayı, bu dönem “beliren yetişkinlik dönemi ( emerging adulthood )” olarak adlandırılmıştır. Bildiride yetişkinliğe geçiş konusu kuramsal ( Erikson, Levinson, Schaie, Bühler, Viollant ve Arnett’in kuramları bağlamında ) ve kavramsal olarak tartışılacak ve beliren yetişkinlik kavramı çeşitli yönleriyle tartışılacak ve mevcut diğer yetişkinliğe geçiş kavramlarıyla bağlantısı sunulacaktır.
Evlilik, ana-baba olma, eğitimi tamamlama ve kendine ait bir evde yaşama gibi yetişkinliğe geçiş belirleyicileri daha erken yaşlardan yirmili yaşların sonuna doğru ilerlediği için, bu değişiklikler 18-29 yaşlar arasındaki bireylerin gelişimlerinin doğasını da değiştirmiştir. 18-29 yaşlar arasındaki bireylerin, yetişkin yaşamlarına girdikleri ve yetişkinlik rollerini üstlendiklerine ilişkin kesin kanıtlar da bulunmamakta ve bu yaşlardaki bireylerin özelliklerinde çok büyük farklılıklar göze çarpmaktadır ( Arnett 2000, 2004 ).
Bu niteliksel farklılıklardan dolayı, bu dönem “beliren yetişkinlik dönemi ( emerging adulthood )” olarak adlandırılmıştır. Bildiride yetişkinliğe geçiş konusu kuramsal ( Erikson, Levinson, Schaie, Bühler, Viollant ve Arnett’in kuramları bağlamında ) ve kavramsal olarak tartışılacak ve beliren yetişkinlik kavramı çeşitli yönleriyle tartışılacak ve mevcut diğer yetişkinliğe geçiş kavramlarıyla bağlantısı sunulacaktır.
Yetişkinliğe geçiş konusu ve insan yaşamında yeni bir dönem olduğu öne
sürülen ve ortalama 18-29 yaş arasını kapsayan beliren yetişkinlik, kuramsal,
kavramsal ve literatür bağlamında ele alınmıştır. 1990’ların başına kadar pek
çok araştırma ve kurama göre, yetişkinliğe geçişin beş temel belirleyicisi
olduğu öne sürülmektedir. Bunlar; okulu
bitirme, evden ayrılma, tam zamanlı ve sürekli bir işe başlama, evlenme, ana-baba olmadır. (Shanahan,
Porfeli, Mortimer ve Erickson, 2002). Ancak, son yıllarda yapılan çalışmalar
bir bireyin yetişkin olması için sadece demografik belirleyicilerin yeterli
olmadığını, kişinin kendini yetişkin gibi hissetmesinin de oldukça önemli
olduğunu göstermiştir.
Bu bağlamda, yetişkinliğin başlangıcı aynı toplumda, hatta bir toplumun farklı kesimlerinde bile değişiklik göstermektedir. İnsan yaşamında yeni bir dönem olan beliren yetişkinlik döneminde, ne çocukluğun bağımlılığı bırakılmıştır; ne de yetişkin sorumluluğu tümüyle kabul edilmiştir ( Arnett, 2000; 2004 ). Beliren yetişkinliğin kimlik arayışı, değişkenlik, kendine odaklanma ( self-focused ), geçiş ve kendini arada hissetme ve olanaklar dönemi olmak üzere beş temel özelliği vardır ( Arnett, 2004 ). Literatüre bakıldığında, beliren yetişkinlik konusunda yapılan olumlu değerlendirmelerin ve destekleyici bulguların yanı sıra, beliren yetişkinlik dönemini desteklemeyen araştırmacıların da bulunduğu söylenebilir.
Örneğin, Hendry ve Kloep ( 2007a, 2007b ) ve Bynner ( 2006 ) son yıllardaki toplumsal değişikliklerle birlikte yetişkin rollerine girmenin ertelenmesi, genç insanların yaşamlarının ailelerinden farklı olması konusunda ve 18-25 yaş arası bireylerin hem toplumlar arası hem de toplum içinde çeşitlilik gösterdiği konusunda da Arnett’le aynı görüşte olmalarına karşın, bu dönemin yeni bir yaşam dönemi olarak tanımlanmasının gereksiz olduğu görüşündedirler. Yazarlar yaşantı çeşitliliklerine vurgu yapıp bu döneme kuşkuyla bakmaktadırlar.
Bu bağlamda, yetişkinliğin başlangıcı aynı toplumda, hatta bir toplumun farklı kesimlerinde bile değişiklik göstermektedir. İnsan yaşamında yeni bir dönem olan beliren yetişkinlik döneminde, ne çocukluğun bağımlılığı bırakılmıştır; ne de yetişkin sorumluluğu tümüyle kabul edilmiştir ( Arnett, 2000; 2004 ). Beliren yetişkinliğin kimlik arayışı, değişkenlik, kendine odaklanma ( self-focused ), geçiş ve kendini arada hissetme ve olanaklar dönemi olmak üzere beş temel özelliği vardır ( Arnett, 2004 ). Literatüre bakıldığında, beliren yetişkinlik konusunda yapılan olumlu değerlendirmelerin ve destekleyici bulguların yanı sıra, beliren yetişkinlik dönemini desteklemeyen araştırmacıların da bulunduğu söylenebilir.
Örneğin, Hendry ve Kloep ( 2007a, 2007b ) ve Bynner ( 2006 ) son yıllardaki toplumsal değişikliklerle birlikte yetişkin rollerine girmenin ertelenmesi, genç insanların yaşamlarının ailelerinden farklı olması konusunda ve 18-25 yaş arası bireylerin hem toplumlar arası hem de toplum içinde çeşitlilik gösterdiği konusunda da Arnett’le aynı görüşte olmalarına karşın, bu dönemin yeni bir yaşam dönemi olarak tanımlanmasının gereksiz olduğu görüşündedirler. Yazarlar yaşantı çeşitliliklerine vurgu yapıp bu döneme kuşkuyla bakmaktadırlar.
Son birkaç on yılda sanayileşmiş toplumlarda görülen üniversite
eğitiminin yaygınlaşması, evlilik öncesi cinsel ilişki ve birlikte yaşamaya
anlayış gösterilmesi gibi değişimler, bireylerin yetişkin rollerine girmeyi
daha ileri yaşlara ertelemelerine yol açmakta ve beliren yetişkinlik kavramını
desteklemektedir. 21. yüzyılın sonunda beliren yetişkinlik, uzunluk ve içerik
bakımından hem ülkeler arasında, hem de bir ülke içinde değişiklik gösterme
olasılığına karşın, dünyanın pek çok yerinde genç insanlar için olağan bir
yaşam dönemi olacak gibi görünmektedir. Psikolojide bir yaşam evresi olarak
“beliren yetişkinlik” belki de son on yılda hızla yıldızı yükselmiş olan, aynı
zamanda da tartışmalı bir konudur. Ancak, bu döneme ilişkin tartışmalara
karşın, ergenlikten sonra yetişkinliğe geçiş yıllarının uzadığı kesin
gözükmektedir ve beliren yetişkinlik çalışmalarının en önemli katkısının bu
konuda olduğu söylenebilir.
BELİREN
YETİŞKİNLİK
Beliren Yetişkinler ne ergen dünyasına aittirler ne de tam olarak yetişkin dünyasına… Bir yandan kendi kendilerinin sorumluluklarını almaya başlamakla diğer yandan ailelerine yakın olarak bağlı olmak konusunda “arada kalmış” hisseden -ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde olan- 18-25 yaş arasındaki bireyler...
Amerika’da, Psikolog Dr. Jeffrey Jensen Arnett’ in çalışmalarıyla başlayan ve tüm dünyada dikkat çeken yeni bir yaşam dönemi: “Beliren Yetişkinlik”.
Beliren yetişkinlik, genç insanların kim olduklarını ve yaşamdan aşk-iş-eğitim alanlarında ne istediklerini keşfetmeye çalıştıkları bir dönemdir. Bu dönemde bireyler ne yapmak istedikleri, nereye gitmek istedikleri ve kimlerle birlikte olmak istedikleri konusunda benlikleri üzerine odaklanmıştırlar. Ancak çoğu birey kendi sorumluluklarını alma ile hala kendini tam olarak yetişkin hissedememe konusunda arada kalmış hissedebilmektedirler. Buna rağmen beliren yetişkinlik, iyimserliğin ön planda olduğu, bireylerin yaşama dair kendi ailelerinden daha iyi fırsatlar içinde olduklarına inandıkları bir dönemdir.
Başka bir deyişle, beliren yetişkinlik, henüz karara varılmamış pek çok seçeneğin bulunduğu ve geleceğe ilişkin çok az şeyin netleştiği bir dönemdir. Dolayısıyla beliren yetişkinler, özellikle aşk ve iş alanlarında çeşitli olasılıkları deneme konusunda özgürdürler.
Çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre beliren yetişkinlik döneminin beş ana karakteristiği bulunmaktadır (Arnett; 2004):
- Kimlik
arayışlarının ve -özellikle iş ve aşk alanlarında- çeşitli olasılıkların
denendiği bir dönemdir.
- Değişkenlik
dönemidir.
- Yaşam
içinde bireyin en çok kendine odakladığı dönemdir.
- Ergenlik
ve yetişkinlik arasında bir geçiş ve kendini “arada kalmış” hissetme
dönemidir. Ancak ne ergendirler ne de yetişkin…
- Fırsatlar
dönemidir. Büyük umutların ve beklentilerin yaşandığı, hayallerin
gerçekleştirilmek üzere denendiği bir süreçtir.
Beliren Yetişkinliğe Kısa Bir Bakış
a. Kimlik Arayışı Dönemi
Bu dönem,
ergenlik boyunca yoğun bir şekilde süren kimlik keşfinin tamamlanması için,
fırsatlarla dolu bir dönemdir. Bireyler kim oldukları ve yaşamdan ne
istedikleri konusunda kendileriyle ilgili daha fazla bilgi edinirler. Nasıl bir
insan olduklarını ve nasıl bir partnerin kendilerine en uygun olabileceğini
araştırmaktadırlar. Aile ilişkilerinde daha özgürdürler. Ancak, evlilik, çocuk
sahibi olma, tam zamanlı bir işi olma gibi yetişkin yaşamının tipik
sorumluluklarını henüz almamışlardır. Ekonomik olarak ailelerine tamamen
bağımlı değildirler; ama yetişkin rollerini de tam olarak almamışlardır (
Arnett, 2004 ).
b. Değişkenlikler Dönemi
Arayışları ve aşk-iş alanlarındaki değişen seçimleri bu dönemi özel ve
yoğun bir dönem yaparken aynı zamanda değişkenliklerle dolu bir dönem de
yapmaktadır. Beliren yetişkinler, ergenlikten yetişkinliğe geçişteki rotalarını
belirleyecek fikirleri olması gerektiğini bilirler ve zaten çoğunun da bu
konuda bir planları vardır. Bu süreç boyunca planlarını gözden geçirirler Her
gözden geçirişte de kendileri hakkında yeni bir şeyler öğrenirler ve nasıl bir
gelecek istediklerini netleştirmeye doğru bir adım daha atarlar ( Arnett, 2004
).
c. Kendine Odaklanma Dönemi
Beliren
yetişkinlik döneminde kendine odaklanmada yanlış bir durum söz konusu değildir;
bu normal,sağlıklı ve geçici bir durumdur. Kendilerine odaklanarak günlük yaşam
becerilerini geliştirirler, kim oldukları ve yaşamdan ne istedikleri konusunda
daha iyi bir anlayış kazanırlar ve yetişkin yaşamının temellerini inşa etmeye
başlarlar. Bu dönemdeki kendine odaklanmanın amacı, aslında kendi kendine yeten
bir birey olarak kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmektir. ( Arnett, 2004 ).
d. Arada Kalmış Hissetme Dönemi
Ergenliğin kısıtlamaları ve yetişkinliğin sorumlulukları arasında
beliren yetişkinliğin arayışları ve değişkenlikleri yatmaktadır. Ne yetişkin ne
de ergen olan olunan bu dönem beliren yetişkinlere arada kalmışlık duygusu
hissettirmektedir. Yetişkin olma yolundadırlar ancak henüz ulaşamamıştırlar. (
Arnett, 2004 ).
e. Fırsatlar Dönemi
Beliren
yetişkinlik, birçok farklı geleceğin var olmasına açık olan, gelecek hakkında
çok az şeye kesin olarak karar verilmiş bir dönemdir. Büyük umutların ve
hayallerin var olmasına, gerçek yaşamda denenmesine imkan sağlayan bir
süreçtir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bu dönemdeki gençler bir gün
mutlaka istedikleri gibi bir yaşama sahip olacaklarına inanmaktadırlar. Hayatın
yedi, belki de on yılını kapsayan bu sınırlı yaşam dönemindeki çoğu kişi için,
nasıl yaşayacakları konusundaki seçenek sayıları, o güne kadar olduğundan ve
daha sonra herhangi bir zaman diliminde olabileceğinden çok daha fazla olduğu
için, umutlarını gerçekleştirmek olanaklı görünmektedir ( Arnett, 2004 ).
BELİREN
YETİŞKİNLERDE YAŞ, CİNSİYET VE BAĞLANMA STİLLERİNİN KİMLİK STATÜLERİ ÜZERİNDEKİ
ROLÜ
Erikson’un (1963, 1968) psikososyal
gelişim kuramına göre, ergenlik dönemindeki bireylerin yerine getirmeleri
gereken görevlerin başında kimlik kazanımı gelmektedir. Her ne kadar ergenlik
bu kazanım açısından kritik dönem olsa da, Marcia’ya (1980, 1994) göre kimlik
kazanımı ergenlikle başlayıp biten bir süreç değildir. Diğer bir anlatımla, bu
süreç bebeklikte benlik-nesne ayrışmasıyla başar, yaşlılıkta benlik
bütünleşmesiyle son bulur. Benzer şekilde Arnett (2000, 2005), aşk ve çalışma
alanlarında kimlik keşfi sürecinin özellikle 18-25 yaş aralığı için tanımlanan beliren
yetişkinlik döneminde ergenliğe göre daha yoğun yaşandığını öne
sürmektedir. Arnett’e ( 2005 ) göre, beliren yetişkinlik dönemindeki bireyler
ergenlik dönemine göre uzun süreli ve nitelikli romantik bir ilişki sürdürme
konusunda kendilerini daha ciddi olarak sorgulamaktadırlar. Yine bu dönemdeki
bireyler, yarı
zamanlı işlerde
çalışmak yerine yaşamlarının sonuna kadar hangi mesleklerin kendilerini daha
fazla mutlu edeceğini, yetenekleri ve ilgilileriyle hangi mesleklerin daha fazla
uyumlu olduğunu kendilerine daha sık sormaktadırlar.
Literatürde, kimlik keşfini ve
kazanımını etkileyen birçok faktör üzerinde durulmaktadır. Örneğin anne-baba
tutumlarının ( Meeus, Iedemab, Maassena ve Engels, 2005 ), benlik algısının (
Salahu-Din ve Bollman,1994 ), denetim odağının ( Abraham, 1983 ) ve güven
duygusunu destekleyecek birisine bağlanmanın ( Avila, Cabral ve Matos, 2012;
Kennedy, 1999; Meeus, Oosterwegel ve Volleberg, 2002 ) ergenlerin bu dönemde
kimlik kazanımlarını
etkilediği kuramsal
(Marcia, 1983) ve ampirik (Arseth, Kroger, Martinussen ve Marcia, 2009) olarak
desteklenmiştir. Marcia ( 1988 ), aile içinde kendisini rahat hisseden ve
güvenli bağlanmaya sahip ergenlerin çevrelerini daha rahat keşfedeceklerini, bu
durumun da onların başarılı kimliği kazanmalarına yardımcı olacağını öne
sürmektedir.
Kimlik
Statüleri
Erikson ( 1963, 1968 ), psiko-sosyal
gelişim kuramının beşinci evresi olan kimlik kazanmaya karşı rol karmaşasında
karar vermenin kimlik oluşumu için merkezi bir role sahip olduğunu ve krizin de
karar verme açısından anahtar işlevi gördüğünü vurgulamaktadır. Teorik açıdan
tanımlanan kimlik gelişiminin ampirik açıdan da test edilebilmesi için günümüze
kadar birçok çalışma ( Berzonsky, 1989, 1990; Marcia, 1966, 1980; Waterman,
1990, 1992 ) yapılmıştır. Bu konuda en dikkate değer çalışmaların başında
Marcia’nın ( 1966) kimlik statüleri modeli gelmektedir. Marcia, öne
sürdüğü modelini Erikson’un ( 1963 ) kuramında araştırma ( kriz ) ve karar
verme olarak tanımladığı iki boyutlu bir sürece bağlamıştır. Araştırma,
kimlik biçimlenmesinin merkezinde olup, ergenin kendine göre alternatif
ideolojik, mesleki ve kişilerarası değer sistemi kazanabilmesi için aktif
şekilde benliğini sorgulamasıdır. Karar verme ise, kişinin araştırmalar
sonucu elde ettiği değerlerine, amaçlarına ve inançlarına tutarlı yatırımlar
yapmasıdır ( Berman, Schwartz, Kurtines ve Berman, 2001; Marcia, 1980 ). Marcia
( 1966, 1980 ), ideolojik, mesleki ve kişilerarası alanda
araştırmanın ve
karar vermenin olup olmamasına bağlı olarak, ergenin dört farklı kimlik
statüsünden birisiyle ilgili özellikler sergileyebileceğini ifade etmektedir. Başarılı
kimlik statüsündeki bireyler karar verme süreciyle ilgili deneyimlere sahip
olup seçtikleri mesleki, ideolojik ve kişilerarası amaçlarının peşinden
koşarlar. İpotekli/bağımlı kimlik statüsündeki bireyler mesleki, ideolojik
ve kişilerarası amaçlarına sahip olmalarına ve bunları sürdürmelerine rağmen,
amaçlar ergen tarafından değil ebeveynleri tarafından seçilmişlerdir. Kimlik
kargaşası statüsündeki bireyler mesleki, ideolojik ve kişilerarası amaçlarla
ilgili ne bir sorgulamaya, ne de amaçlarına ulaşmayla ilgili bir çabaya
sahiptirler. Kimlik arayışı statüsündeki ergenler ise mesleki, ideolojik
ve kişilerarası alanlarda sorgulamaları devam ettirmelerine rağmen herhangi bir
karara varmış değillerdir. Marcia ( 1966 ), bu aşamayı kimlik kazanmanın ön
evresi olarak görmektedir. Kimlik arayışı statüsünde olanlar mesleki, ideolojik
ve kişilerarası alanda amaçlarını, değerlerini ve inançlarını seçtiklerinde
yaşadıkları kimlik krizini aşıp başarılı kimliğe ulaşabilirler.
Bağlanma
Bağlanmayla ilgili
çalışmalar geleneksel olarak anne-bebek ilişkilerine dayanmaktadır (Quintana ve
Lapsley, 1987 ). Bağlanma kuramına ( Bowlby, 1982 ) göre, çocuk ile öncelikli
bakım veren kişi ( anne/bakıcı ) veya diğer önemli kişiler arasındaki ilişki,
çocuğa etrafında güveneceği birilerinin olduğu ve dünyayı keşfetme sürecinde
yalnız olmadığı algısını kazandırır. Bowlby’nin ( 1973 ) bağlanma kuramına
göre, çocuk kazanmış olduğu güven duygusunu içselleştirerek bu yapıyı aile
dışındaki ilişkilerde de kullanmaya başlar. Her ne kadar birisine bağlanma
doğuştan gelen bir eğilim olsa da, Bowlby’e ( 1973, 1982 ) göre çocuğun
edindiği bağlanma biçimini başka kişilere aktarabilmesi aile içindeki yaşanılan
kişilerarası ilişkinin yönü ve niteliğine bağlıdır. Bowlby’nin ( 1973, 1982 )
çalışmalarının yanında başka araştırmacılar da ( Ainsworth, Blehar, Waters ve
Wall, 1978; Main, Kaplan ve Cassidy, 1985; Shaver ve Hazan, 1989 ) çocukların
ve yetişkinlerin bağlanma stilleri üzerine eğilmişlerdir. Örneğin, Ainsworth ve
arkadaşları, bakım veren kişi-çocuk bağlanma örüntülerini araştırdıkları
deneysel çalışmada çocukların davranışlarını inceleyerek güvenli,
kaygılı-kararsız ve kaçınmacı adını verdikleri ilişkiler belirlemişlerdir.
Shaver ve Hazan (1989) ise, anne-çocuk bağlanma stillerinin yetişkin-yetişkin
ilişkisinde nasıl ortaya çıktığını araştırmışlar ve benzer yapılar elde
etmişlerdir. Bu bulgu, yetişkin bağlanma stillerinin temelinin çocukluk
yaşantılarıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Yetişkin bağlanma örüntüleri üzerine en
kapsamlı model Bartholomew ( 1990 ) tarafından öne sürülmüştür. Bartholomew,
modelini Bowlby’nin içsel çalışan modeli ( benlik modeli ve başkaları modeli )
ile Ainsworth’un ( Ainsworth ve diğ., 1978 ) ve Main’in ( Main ve diğ., 1985 )
üçlü bağlanma stiline dayandırmıştır ( Mackinnon ve Marcia, 2002 ).
Bartholomew’un ( 1990 ) önerdiği iki boyutlu modele göre bireylerin kendilerine
ve diğerlerine arkadaş, sevgili, eş ilişkin olumlu ve olumsuz bakış açıları
bağlanma stillerini ortaya çıkarmaktadır. Bu modele göre, kendisine ve
karşısındaki kişilere olumlu bakanlar güvenli bağlanan kişiler olarak
adlandırılmaktadır. Özsaygı ve özerklik düzeyleri yüksek olan bu kişiler yakın
ilişkilerden rahatsız olmazlar. Ayrıca, güvenli bağlananlar terk edilme korkusu
taşımazlar ve ciddi anlamda kişiler arası sorunla karşılaşmazlar. Saplantılı
bağlanma biçimine sahip olan kişiler kendileriyle ilgili değerlendirmeleri
olumsuz, diğerleriyle ilgili değerlendirmeleri ise olumludur. Bağımlı bir
ilişki örüntüsü sergileyen bu kişiler yakınlıktan rahatsız olmazken, terk
edilme korkusu yaşarlar. Modelde tanımlanan diğer bir bağlanma türü ise kaçınmacı
bağlanmadır. Bu bağlanma stilline sahip kişilerin kendileriyle ilgili
algılamaları olumlu, başkalarıyla ilgili algılamaları olumsuzdur. Acı çekmekten
korkan ve bu nedenle bağlanma kaygısı yaşayan bu kişiler yakınlıktan rahatsız
olurlar. Son olarak, korkulu bağlanma stiline sahip kişiler hem
kendilerine hem de karşısındakilere olumsuz bakarlar. Bu kişiler sosyal
ilişkiler kurmayı istemelerine rağmen yüksek düzeyde yakınlık ve terk edilme
korkusu yaşarlar. Korkulu bağlanan kişiler bu nedenle romantik bir ilişki
kurmaktan kaçınırlar
( Bartholomew
1990; Bartholomew ve Horowitz, 1991 ).
Kimlik
ve Bağlanma Arasındaki İlişkiler
Kimlik kazanımı ( Erikson, 1963, 1968;
Marcia, 1966 ) ve bağlanma ( Bowlby, 1982, 1988 ) her ne kadar farklı kuramsal
köklerden gelseler de her iki kavram birbirleriyle yakından ilişkilidir. Kimlik
gelişimi ve bağlanma tüm yaşam dönemlerine yayılmış olup keşfetme, araştırma ve
bağlanma, sözü geçen iki özelliğin kazanılmasında anahtar rol oynar. Diğer
taraftan, kimlik kişi içi süreçlerle ilgili iken, bağlanma daha çok
kişilerarası süreçlerle yakından ilgilidir ( Asreth ve diğ., 2009 ). Bağlanma
ve kimlik gelişimi arasındaki ilişkileri inceleyen araştırmalara ( Avila ve
diğ., 2012; Berman, Weems, Rodrigez, Zamara, 2006; Morsümbül ve Tümen, 2008;
Reich ve Seigel, 2002 ) genel olarak bakıldığında, güvenli bağlanmaya sahip
bireylerin kimlik keşfi sürecinde ve sonrasında başarılı kimliğe ulaşmada güvensiz
bağlananlara göre avantajlı olduğu söylenebilir. Buna karşın, gerek kimlik ile bağlanma
ilişkilerinin ebeveyne bağlanma açısından ele alındığı çalışmalarda ve gerekse
kimlik statüleri ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkilerin boyutlar bazında
ele alındığı çalışmalarda çelişkili sonuçlara rastlanmaktadır. Örneğin, Anderson
ve Fleming ( 1996 ) ve Kroger ve Haslett ( 1988 ) ebeveyn bağlanması ile kimlik
arasında anlamlı ilişkilere rastlamışken, Quintana ve Lapsley ( 1987 ) ve
Matos, Barbosa, De Almeida and Costa’nın (1999 ) çalışmalarında ebeveyn bağlanması
ve kimlik arasındaki ilişkiler anlamlı değildir. Ebeveyn bağlanmasıyla diğer
bağlanma örüntülerinin ( akran ve romantik ) karşılaştırıldığı çalışmalar
literatürdeki çelişkili sonuçların nedenine bir miktar ışık tutmaktadır. Avila
ve arkadaşları ( 2012 ), geç ergenlik dönemindeki bireylerde ebeveyne
bağlanmanın kimlik üzerinde anlamlı bir yordayıcı olmadığını, kimlik
kazanımında daha çok romantik bağlanmanın anlamlı katkısının olduğunu
bulmuşlardır. Başka bir çalışmada da ( Meeus ve diğ., 2002 ) benzer sonuçlara
ulaşılmıştır. Araştırmada ebeveyn bağlanmasının sadece öğrencilerin okulla
ilgili kimlik gelişimlerini, akrana bağlanmanın ise hem okul hem de ilişkiyle
ilgili kimlik gelişimlerini desteklediği bulunmuştur. Ayrıca araştırmada öne
sürülen ebeveyn bağlanmasının akran bağlanması aracılığıyla kimlik kazanımını
etkileyeceği hipotezi desteklenmemiştir. Diğer bir araştırmada ( Meeus ve diğ.,
2005 ) elde edilen sonuçlara göre yaş artıkça ebeveyn kontrolü azalmakta, akran
ve romantik bağlanmanın kimlik kazanımı üzerindeki etkisi artmaktadır. Bu araştırmalar,
ergenliğin başlarına kadar ebeveyn bağlanmasının bireyin kimlik gelişimi
üzerinde etkili olduğunu, fakat zamanla akranlarına ve duygusal olarak birisine
bağlanmanın kimlik gelişiminde daha ön plana çıktığını işaret etmektedir.
Özellikle romantik bağlanma kimlik kazanımı üzerinde beliren yetişkinlik
döneminde daha fazla önem kazanmaktadır. Lise ve üniversite örneklemi üzerinde
yapılan bir
çalışmada ( Berman
ve diğ., 2006 ) kimlik statüleri ile romantik bağlanma arasındaki ilişki sadece
üniversite grubunda anlamlı bulunmuştur. Arseth ve arkadaşları ( 2009 )
yaptıkları meta-analiz çalışmasında en güçlü ilişkilerin güvenli bağlanma ile
başarılı kimlik ve dağınık kimlik arasında olduğunu bulmuşlardır.
Araştırmacıların öngörülerinin aksine güvenli bağlanma kimlik arayışı ile
olumsuz yönde, bağımlı kimlik ile olumlu yönde ilişkili bulunmuştur. Aynı
araştırmada, bağlanma ve kimlik arasında en tutarsız ilişki örüntülerinin
kimlik arayışı ve kimlik kargaşası statülerinde olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Sonuç
olarak, özelikle Batı kültüründe yapılan araştırmalar güvenli bağlanmanın
sağlıklı kimlik gelişiminde ve başarılı kimlik kazanımında anlamlı bir değişken
olduğunu göstermiştir. Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmalar ( Arslan, 2008;
Birgi, 2010; Morsümbül ve Tümen, 2008 ) ise
oldukça sınırlı
sayıdadır. Var olan çalışmalarda kimlik statülerinin bağlanma stillerine göre
nasıl farklılaştığı varyans analizleri ile incelenmiştir. Ayrıca her üç
çalışmada da kimlik farklı açılardan ele alınmıştır. Örneğin, Arslan ( 2008 ) ergenlerin
bağlanma stillerine göre kimlik biçimlenmesinin kararlılık/karar verme ve
araştırma/keşfetme boyutlarında anlamlı farklılaşmalar bulmuştur. En yüksek
kararlılık puan ortalaması kayıtsız bağlanmada, en yüksek keşfetme puan
ortalaması ise korkulu bağlanma stilinde rastlanmıştır. Başka bir çalışmada ( Birgi,
2010 ), kimlik kargaşası ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkiler incelenmiş,
en fazla kimlik kargaşasının saplantılı/kaygılı bağlanma ve korkulu bağlanma
türünde, en az kargaşanın kayıtsız bağlanma türünde olduğu bulunmuştur.
Morsümbül ve Tümen’in (2008) çalışmasında ise, bağlanma stilleri açısından
başarılı kimlik hariç diğer kimlik statülerinde farklılaşmalar elde edilmiştir.
Morsümbül ve Tümen, kimlik arayışı statüsünde yer alan ergenlerin daha çok
saplantılı bağlanma, ipotekli kimlik statüsünde yer alan ergenlerin daha çok
kayıtsız bağlanma, dağınık kimlik statüsünde yer alan ergenlerin ise daha çok
korkulu bağlanma stiline sahip olduklarını bulmuştur.
Özetle;
Ergenlikten yetişkinliğe geçişi kapsayan dönem, değişen zamanla birlikte önceki nesillere göre farklı boyutlar kazanmıştır. Yapılan çalışmalar bu sürecin hem ergenlikten hem de yetişkinlikten farklı bir dönem olduğunu ortaya çıkarmış ve dikkatleri bu yeni yaşam dönemi üzerine çekmiştir. Onlu yaşların sonu ile yirmili yaşlardaki bireylerin içinde bulunduğu durumu tanımlayan bu yeni dönem “Beliren Yetişkinlik” olarak isimlendirilmekte ve bu yaş aralığını daha iyi anlatmaktadır.
Ergenlikten yetişkinliğe geçişi kapsayan dönem, değişen zamanla birlikte önceki nesillere göre farklı boyutlar kazanmıştır. Yapılan çalışmalar bu sürecin hem ergenlikten hem de yetişkinlikten farklı bir dönem olduğunu ortaya çıkarmış ve dikkatleri bu yeni yaşam dönemi üzerine çekmiştir. Onlu yaşların sonu ile yirmili yaşlardaki bireylerin içinde bulunduğu durumu tanımlayan bu yeni dönem “Beliren Yetişkinlik” olarak isimlendirilmekte ve bu yaş aralığını daha iyi anlatmaktadır.
KAYNAKLAR
|
· Çok, F. ve Atak, H., ( 2008 ), Yetişkinliğe Geçiş: Kuramsal
Yaklaşımları, XI. Ulusal Psikolojik Danışmanlık ve
Rehberlik Kongresi
· İlhan,
T. ve Özdemir, Y., ( 2012 ) Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Dergisi, sayı 19, ( 227-241 )
· Arnett,
J.J., ( 2004 ), Emerging Adulthood: The
Winding Road From The Late Teens Through The Twenties, Oxford University
Press, USA
· Milller,
P.H., ( 2008 ), Gelişim Psikolojisi
Kuramları, İmge Kitapevi
· Santrock,
J.W., ( 2014 ), Yaşam Boyu Gelişim, Nobel
Yayınevi
· Aydın,
B. ( 2005 ), Gelişim ve Öğrenme
Psikolojisi, Pegame Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder