Rahman Rahim Allah’ın adıyla
(Resûlüm!) De ki: “Şüphesiz Rabbim
rızkı, dilediğine genişletir, (dilediğine) daraltır.Fakat insanların çoğu
bilmezler. (34/Sebe’, 36)
Eskilerden kıtlık zamanlarını çokça dinlemişsinizdir. Aylarca yağmurun yağmadığı, toprağa ne ekseler ellerinin bomboş kaldığı zamanlar. Dedem aylarca ot yediklerini anlatırmış babama. Su yok, sabun yok, tuz yok… Sonraki nesiller bu durumu neredeyse hiç yaşamamışlar. Sanki yıllar geçtikçe herşey bollaşmış, gökyüzü taşıdığı ne varsa yağdırmış, toprak içindekileri alabildiğine dışarı atmış gibi…
Eskilerden kıtlık zamanlarını çokça dinlemişsinizdir. Aylarca yağmurun yağmadığı, toprağa ne ekseler ellerinin bomboş kaldığı zamanlar. Dedem aylarca ot yediklerini anlatırmış babama. Su yok, sabun yok, tuz yok… Sonraki nesiller bu durumu neredeyse hiç yaşamamışlar. Sanki yıllar geçtikçe herşey bollaşmış, gökyüzü taşıdığı ne varsa yağdırmış, toprak içindekileri alabildiğine dışarı atmış gibi…
Ağzı dualı, gözüne namahrem bir erkek
gözü değmemiş ninelerimiz, nur yüzlü, alınlarında secde izleriyle dolaşan
dedelerimiz niye kıtlık çekmişler? Şimdi yaşadığımız toplum tüm azgınlıklarına
ve isyanlarına rağmen neden bu kadar nimet bolluğu içinde yüzüyor?
Ebû Talha -radıyallâhu anh- anlatıyor;
“Resûl-i Müctebâ Efendimiz’e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik.
Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda
iki taş vardı.” (Tirmizî, Zühd, 39)
Bizler çoğu zaman bir parça kuru
ekmeği bile bulamamış bir Peygamberin ümmetiyiz. Efendimizin, sahabelerin, ve
atalarımızın yokluk günlerine mukabil, bizler yediğimiz önümüzde,
yemediğimiz arkamızda bir hayat sürüyoruz. Karınlarımız tıka basa dolu olsada
doymayan gözlerimiz var bizim. Elimizi neye atsak nimet, nereye baksak dünya
tüm varlığıyla önümüze serilmiş sanki…
İstisnalara sözüm yok ama toplumda
“yarın ne yiyeceğim” endişesi taşıyan neredeyse kimse yok. Dolaplarımız,
dondurucularımız, kilerlerimiz yiyecek dolu. Şişmanlık toplumun baş hastalığı
olmuş. Çoğumuz, Efendimizin sevmediği gibi göbekli. Çocuklarımız semirmiş ve
artık kolay kolay hiçbir yiyeceği beğenmiyorlar…
Fakat bizler hiçbir zaman olmadığı kadar
şükürsüz ve nankörüz. Oysa dün hayal bile edilemeyen herşeye sahibiz. Çoğumuzun
arabası, hatta bazılarının iki arabası var. Tek ev yetmiyor da iki ev alıyoruz.
Kim pazardan kıyafet alıyor ki? Etiketindeki markaya bakmadan giysi alan kaç
kişi var? Arkası kalın tvler çok yer kaplıyor, LCD ekran olmalı. 55 ekran çok
gerilerde kaldı. Oldumu en az 82 ekran olmalı. Oymalı halısı, boncuklu perdesi,
tam tekmil yemek takımları… İhtiyaç duyduğumuz şey karnımızı doyurmak, açıkta
gezmemek değil artık. Biz dünyamızı cennete çevirmeye çalışıyoruz…
Aynı maaşı alan iki aileden biri yakınıp
duruyor, diğeri haline şükrediyor. Ben tek çocukla çift maaşla nasıl geçim
yapamıyorlar diye şaşıyorum. Onlar tek maaş, dört çocukla nasıl idare ediyorlar
diye bana şaşırıyorlar.
Kimisi çocuklarını mahallesindeki okulda
okuturken, kimisi yılda 15 bin tl. verip özel okulda okutuyor. Kimisi 10 yıldır
aynı kanepede otururken, kimisi 2 yılda bir takım değiştiriyor. Kimi pek çok
gıdayı evinde hazırlarken, kimi marketi evine taşıyor. Sucuksuz, kaşarsız
kahvaltı yapamayan, tahin pekmeze ağzını sürmeyen, ıspanağa pırasaya “ıyy”
diyen çocukları var çoğumuzun. Elli tane gömleği, elli tane kıravatı olan
erkekler, otuz tane eşarbı, bir o kadar çanta ve ayakkabısı olan kadınlar var
aramızda. Onca şeyi nasıl giyer, nasıl kullanır bilinmez. Ne lüx kıyafetinden,
ne lüx yemesinden ödün vermeyen, sonrada kredi kartlarıyla boğuşup duran bu
insanlara sorsanız “Geçinemiyorum, hayat şartları çok zor” diye ağlarlar!
Fransız filozof şair Charles Baudelaire: “Susuzluğumuzdan
daha büyük olan bardaklarımız, sürahilerimiz yüzünden utanıyorum.” diyor.
Erkeğin çalışması yetmiyor artık.
Hanımlarda çalışıyor. Hanelere giren para miktarı arttıkça ihtiyaçlar
artıyor. Dünya için hırs yaptıkça bereket azalıyor. Bereket azaldıkça
şikayetler, isyanlar artıyor…
Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ey
Âdemoğlu! Kendini
kulluğuma/ibâdetime ver, gönlünü zenginlikle doldurayım, fakirliğini kapayayım.
Böyle yapmazsan ellerini meşgûliyetle doldururum, fakirliğini de kapamam.”
(Tirmizî, Kıyâmet 31)
kulluğuma/ibâdetime ver, gönlünü zenginlikle doldurayım, fakirliğini kapayayım.
Böyle yapmazsan ellerini meşgûliyetle doldururum, fakirliğini de kapamam.”
(Tirmizî, Kıyâmet 31)
Kanaat etmeyi çoktan unuttuk! Oysa
kanaat rızık genişliğine sebeptir. Her canlının yiyeceği her lokma, alacağı her
nefes bellidir. Rabbimiz: “Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir
canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları
yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hud
suresi:6)buyuruyor. Kurdu, kuşu, börtü böceği rızıksız bırakmayan Allah’a
gereği gibi tevekkül etseydik, kanaat nedir şükür nedir bilseydik, onca nimet
içinde olup hâlâ geçinemiyorum dermiydik?
Farkettiniz mi bazı evler nasıl
bereketlidir? Az bir parayla borçsuz harçsız yaşarlar. Bazılarınında
kazandıkları dolgun maaşlarının beti bereketi yoktur. Ben rızkın mucizevi bir
şekilde artıp eksildiğine inanıyorum. Tam bitti sanarken buzluğun gerisinde bir
parça kıyma bulursunuz, yağ bitti derken, kilerde açılmamış bir şişe yağ
görürsünüz hani… Paranız az kaldı diye bilirken, hesapta olmayan bir miktar
parayı farkedersiniz…Hiç ummadığınız bir yerden alacağınız bir meblağ gelir,
arkadaşınız bir kilo baklava getirir… Bu rızkın artması değil de nedir?
Ya da üçe alacağınızı beşe alırsınız.
Olmadık bir zamanda çamaşır makinası bozulur, yenilemek zorunda kalırsınız.
Arabanız arıza yapar, hesapta olmayan tomarla para elden çıkar. Orta halli
komşunuz 1 kg kıymayla bir ayı geçirir de, siz onunla bir hafta idare
edemezsiniz…
Onun beş çocuğu, sizin çocuk gibi
beslenmediği halde topaç gibi hasta olmadan büyür. Sizin çocuk çürük elma gibi
dolanır etrafta. Onu al, bunu al, aman iyi olsun, aman yesin, aldıkça doymayan,
verdikçe bilmeyen çocuklarınız olur sizin. Onca para nereye gider, nasıl
tükenir anlamazsınız. Şükürsüzlüğünüz vesilesiyle rızkınız daralır da haberiniz
olmaz…
Şükür, kanaat, ibadetler, bolca tevbe
etmek rızkı artıran sebeplerdendir. Allahtan razı olmak, Allah’ı razı
eder! Allahın verdiğine razı olan kulu Rabbimiz darda koymaz…
Sağlığınız huzurunuz yerindeyse, kimseye
muhtaç değilseniz, kirasını ödeyebildiğiniz bir eviniz, açıklığınızı örtecek
iki kat elbiseniz varsa, bir fakire üç kuruşta olsa sadaka verebiliyorsanız,
hele yüreğinizde kamil bir imanınız varsa siz dünyanın en zengin insanlarından
birisiniz. Cebi dolu, kalbi boş insanlar dünyanın en fakirlerindendir. Ne kadar
çırpınırsanız çırpının, ancak size yazılan kadar kazanırsınız. Bırakıp
gideceğiniz bir dünya için, bu kadar çırpınmaya değer mi?
“Sizden kim nefsinden
emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur.”
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141).
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur.”
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141).
Bilelimki ibadet etmekten ayakları şişen
Rasulümüz (s.a.v) ve sahabeleri zenginliğe, en güzel dünya nimetlerine bizden
daha layıktılar. Onların yoksullukları günahları sebebiyle değildi. Bizim
zenginliğimiz de hakettiğimiz için veya çok iyi bir kul oluşumuzdan dolayı
değil. Bunların hepsi bir imtihan sebebiyledir.
“Dünya tatlı ve
hoştur. Allah sizi ona vâris
kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının…”
(Müslim, Zikir)
kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının…”
(Müslim, Zikir)
Cahide Sultan
https://cahidesultan.net/2011/11/21/kim-zengin-kim-fakir-rizik-nedir-ki/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder