Soba
dendiğinde; kış ayının müjdecisi, etrafında bütün ailenin oturup kestanelerin pişirildiği,
hafta sonları ekmeklerin kızartılıp salçaların sürülüp yendiği, soyulan
portakal ve mandalina kabuklarının üzerine konulup hoş kokusunun evin içine
dağıldığı, kömürü küle dönüştüren, külünde patates közlenen, çamaşırların
asılıp kurutulduğu,
yandığında soğuk olan evin bir odasını sıcacık yapan, diğer
odalar soğuk olduğundan evdeki herkesi etrafında toplayan, çay demliğinin
üzerinde durduğu, tadına doyum olmayan çayın demlendiği günler gelir aklıma…
Kömür
arabasının sokağın başında göründüğünde komşu çocuklarının ve gençlerin dışarı
çıkışı, yardımlaşmanın ve dayanışmanın güzelliği gözümün önüne gelir.
Soba
sıradan gözüken ama iletişimi, sosyalleşmeyi, paylaşmayı sağlayan mükemmel bir
araçtı.
Kömürlükten
kömür getirmek, çıkan kömür küllerini çöpe götürmek hareket etmemizi sağlayıp bedenimize
sağlık kazandırırdı.
Fakat
günümüze bakacak olursak sobanın yerini kalorifer, sohbetlerin yerini ise
telefonlar ve bilgisayarlar almış durumda, artık her odada TV
kurulmuş odalar yetmezmiş gibi artık mutfaklarımızda bile TV izler duruma
gelmişiz.
İletişimin,
paylaşmanın, hal hatır sormanın, dayanışmanın azaldığı bitmeye başladığı
günlerdeyiz. Kısaca hayatımız monoton ve robotlaşmış durumda, çoluk çocuk aynı
evin içinde farklı dünyalardayız. Babanın-evlattan, ananın-kızdan haberi yok…
Bir
soba hayatımızda ne çok şey yapıyordu. Özlüyor muyum? diye soruyorum kendime, aklıma
“galiba toplum olarak ihtiyacımız var ve
özlüyoruz” cevabından başka bir cevap gelmiyor.
Sobanın
bizi bir araya getirmesine ve kaynaştırmasına ne çok ihtiyacımız var.
Selfie Koçluk kitabımı buradan sipariş edebilirsiniz. TIKLAYIN