Halet efendi resmi
Sultan
II. Mahmut döneminde yaşayan Halet Efendi isminde bir kişi vardı. Asıl adı Mehmed
Said olan bu kişi Kırımlı Kadı Hüseyin Efendi’nin oğluydu. Yetiştirilmek üzere
dönemin devlet kademesinde yönetici olarak görev yapan birçok üst düzey zaten yanında
bulundu.
En
belirgin özelliği cin olmadan adam çarpmaktı. yanında çalıştığı hiçbir
yöneticiye yaranamadı. Sadece Fenerli Rumlarla işbirliği yaptı, menfaat karşılığı
devletin sırlarını onlarla paylaştı.
Osmanlı
coğrafyasında sürülmediği yer kalmadı ama her defasında bir yol bulup tekrar
İstanbul’a döndü. Makam ve mevki yönünden yükselmesine kim engel olduysa
hepsine çamur attı. Fenerli Rumlardan aldığı yardımlarla Yeniçeri ocağı
üzerinde otorite oluşturdu.
Halet
Efendinin iftira attığı insanlar içinde dönemin en büyük âlimi Mevlana Halid-i Bağdadi
bile mevcuttu. Mevlana Halid-i Bağdadi’yi Sultan II. Mahmud’a kötülemekten çekinmemişti.
Fakat Sultan II: Mahmud Mevlana Halid-i Bağdadi’ye sahip çıkmıştı.
Lakin
herkes, Halid-i Bağdadi kadar şanslı değildi. Osmanlı Devleti’nde defterdar
olarak görev yapan Moralı Osman Efendi,dürüstlüğü ve samimiyeti ile bilinmesine
rağmen Halet Efendi’nin kin ve öfkesinden kurtulamamıştı. Halet Efendi’nin
kirli işlerine göz yummadığı için, dahası kirli çamaşırları ortaya çıkardığı
için sürgünden sürgüne gönderilmişti.
Halet
Efendi bir gün evinde istirahat ederken hizmetkârları Morali Osman Efendi’nin geldiğini
söylerler. Uzandığı yerden hızla kalkan Halet Efendi Morali Osman Efendi’yi kapıda
karşılar izzet-i ikram eyler. Suallerine büyük bir özenle cevap verir ve gideceği
vakit tekrar kapıya kadar uğurlar. hizmetkârları merak eder ve sorar:
—Efendim
merakımızı mazur görünüz. Biz biliriz ki siz bu adamı bitiniz kadar sevmezsiniz
elinizden gelse bir kaşık suda boğarsınız. Hatta bu adamın elinde avucunda ne
varsa aldınız. Peki Moralı Osman Efendi’ye karşı gösterdiğiniz bu saygının
sebebi nedir?
—Doğru
söylersiniz. Her şeyini aldım ama bu adamın saygınlığını bir türlü elinden alamadım.
Nerde görsem kendimi bu adama karşı saygı duymak zorunda hissediyorum. Elimde
olmadan kendimi bu adama saygı duymaya mecbur hissediyorum.
Moralı
Osman Efendi’nin saygınlığı her zaman devam etti. Lakin Halet Efendi ekmek yediği
makam ve mevki aldığı yüce devletin çıkarlarını kendi çıkarları uğruna Fenerli
Rumlara sattığı için Hassa hasekilerinden Arif Ağa tarafından idam edildi.
Acı
bir son. Ama şaşılacak bir son değil. Hayatnı eğri büğrü yaşayan, ekmek yediği
sofraya ihanet eden, üç kuruşluk menfaat uğruna oryantal gibi kıvırtan insanlar
için şaşılacak bir son değildir.
Kişinin
ailesine duyduğu sevginin en önemli göstergelerinden birisi de sadakattir.
Vatan sevgisi sözle ifade edilebilen bir sevgi değildir. Vatana karşı duyulan
sevginin de en önemli göstergesi vatana sadakattir. Vatani bölmek isteyen entrikacılara
karşı yurt çıkarlarını kendi menfaatlerinin üzerinde tutmak gerekir.
Yoksa
vatan millet Sakarya edebiyat yapan insanların gerçek vatan sevgisinden çok
uzakta olduklarını ihanet örneklerini günümüzde canlı olarak izlemekteyiz.
Vatan
sevgisi bambaşka bir sevgi ama asıl konumuz, insanların saygınlığına,
kişiliğine ve hayat çizgisine sahip çıkmasıdır. Hayatını müsvedde kağıt gibi
karalamaca değil adam gibi yaşa ki, seni öldürmeye gelenler bile sende dirilsin
prensibi gereği, seni aşağılamak, seni karalamak isteyen insanlar dahi
kendilerini sana saygı duymak zorunda hissetsinler.
İnsanlarla
sağlıklı iletişim kurabilmek için zaman zaman esnek bir yol tercih edilebilir. Örneğin
her şey siyah ve beyaz gibi net olacak şeklinde dayatmalardan uzak durulabilir.
Dolayısı
ile ilişkiler gerilmediği zaman daha uzun süre yaşayabilir. Ama her zaman
gri ve tonlar türünden bir yaşam biçimi sergilemek sağlıklı bir duruş için
uygun olmayabilir. Yani ya dürüstsünüz ya da değilsiniz. Bazen dürüst bazen üçkâğıtçı
olunmaz. Gri ve tonlar şeklinde bir stil bu konularda geçerli değildir.